ÜTOPYALAR
İSTENİLEN ÜTOPYALAR
Bu türden ideal bir toplumun betimlenmesine, tarihte sırasıyla Platon'da, Farabi'de, More'da ve Campenella'da rastlanmaktadır.
İSTENİLEN ÜTOPYALAR
Bu türden ideal bir toplumun betimlenmesine, tarihte sırasıyla Platon'da, Farabi'de, More'da ve Campenella'da rastlanmaktadır.
Devlette de üç sınıf vardır.
Köylü, işçi, zanaatçılar
Birinci sınıfın görevi, devlet için üretmek ve bekçilerin buyruklarına uymaktır. Bunlar için erdem, çalışmak ve itaattir. Bekçilerle yöneticilerin görevleri ise çok önemlidir. Bu nedenle bu iki sınıfta yer alanlar çok iyi seçilmeli ve eğitilmelidir. Bu da devletin ana meselesi olan eğitim işiyle ilgilidir.
Bekçiler
Devleti korumakla görevli olan bekçiler, köpekler gibi düşmanı bulmak için zeki, bulunca takip etmek için hızlı, yakalayınca savaşmak için güçlü, en sonra da tepelemek için yürekli olmalıdır. Bu bakımdan bekçilerin cesur olmaları gerekir; ama cesur olmak, kaba ve vahşi olmak demek değildir. Bu nedenle bekçilere "beden eğitimi" yanında "ruh eğitimi" de verilir. Bu da müzik ve edebiyatla sağlanır.
Ne var ki kimi zaman çoban köpekleri sürüyü koruyacaklarına, kurt kesilirler. Benzer durum bekçiler için de söz konusu olabilir. Bunu önlemek için bekçilerin seçimine büyük özen gösterilir. Bu da evlenmeyi düzenlemek le sağlanır. Köylüler, işçiler, zanaatçılar kendi aralarında istedikleri gibi evlenebildikleri halde, bekçiler ancak devletin izniyle evlenebilirler. Daha açık bir deyişle kimin kimle evleneceğini devlet saptar. Bu birleşmelerin ürünü olan bebekler de doğar doğmaz annelerinden alınırlar ve devlet eliyle eğitilirler. Platon eserinde,"Savaşçılarımızın kadınları ortak olacaktır; hiçbiri ayrıca hiçbiriyle oturmayacaktır. Çocuklar da ortak olacaktır. Baba oğlunu tanımayacağı gibi oğlu da babasını tanımayacaktır" der.
İdeal devlette bekçilerin aile yaşamından yoksun bırakılmalarının yanında özel mülk edinmelerine de izin verilmez. Platon'a göre devletin olduğu kadar kendilerinin de esenliği için biricik çare budur. Başkaları gibi tarlaları, evleri, paraları olunca bekçiliğe sırt çevirip tüccar ve çiftçi olacaklar, devletin koruyucuları olmaktan çıkıp zorbası ve düşmanı olacaklardır. Platon, bunu eleştirenleri şöyle yanıtlar: "Biz, devleti kurarken bir sınıf yurttaşı mutlu etmeyi değil, bütün devlete olabildiğince mutluluk sağlamayı amaç edinmiştik. Çünkü biz bir azınlığın değil, herkesin mutluluğunu istiyoruz".
Yöneticiler
Yöneticilere gelince, Platon, bu grubun özenle yetiştirilmesini ve bekçilerin gördükleri eğitim ve öğretimin yanında, felsefe öğrenmelerini de gerekli görür. Çünkü ona göre "Filozofların hükümdar oldukları gün ideal devlet gerçekleşmiş olacaktır." Bu devlette, kişisel çıkar düşüncesine kapılmasınlar ve toplumun iyiliğinde başka bir şey düşünmesinler diye yönetenlerin de aile, özel mülk ve servet edinmeleri yasaklanmıştır.
Dikkat edilecek olursa Platon'un ideal devletini tek bir hükümdar değil, sayıları belli bir aristokratlar grubu yönetecektir. Burada her sınıf kendine düşen görevi yerine getirecek ve birbirlerinin işine karışmayacaktır. Bu günümüzde her yurttaşın devletin yönetimine katılmasını sağlayan demokrasinin tam tersidir. Platon'un demokrasiyi beğenmeyişinin ve onu iyi hükumetlerin en kötüsü, kötü hükumetlerin en iyisi olarak nitelemesinin bir nedeni de hocası Sokrates'in demokratik bir yönetimin iktidarda olduğu dönemde ölüme mahkum edilmiş olmasıdır.
Platon, yaşlılık döneminin ürünü olan "Nomoi (Yasalar)" adlı eserinde ideal devlet anlayışında iki önemli değişiklik yapmıştır. Bunlardan biri, bekçiler (askerler) ve yöneticilerin aileye, özel mülke ve servete sahip olmalarını yasaklamanın yanlışlığını kabul etmesidir. İkincisi de yöneticilere tanıdığı kayıtsız koşulsuz yetkiden vazgeçmesidir. Ona göre; yöneticiler Tanrı ya da melek olmadıklarından, onları da yasalarla sınırlamak en uygunu olacaktır.
- PLATON'UN
İDEAL DEVLETİ
Platon (M.Ö. 427-347), ideal devleti "Politeia (Devlet)" adlı eserinde ayrıntılı olarak açıklamıştır. Ona göre devlet, bireyler tarafından kurulmuş yapma bir kurum değildir; tıpkı canlı bir varlık, büyütülmüş bir insan gibi yetkin bir organizmadır. Nasıl ki, bir elin bir bedene bağlı olmadan yaşayabileceği düşünülemezse bireyin de toplum dışında var olabileceği söylenemez.
Platon'a göre insanda üç yeti vardır: - itaat eden duygu,
- eylemde bulunan cesaret,
- buyuran akıl.
Devlette de üç sınıf vardır.
- toplumu besleyecek olan köylüler (görevi üretmek ve bekçilerin buyruklarına uymaktır) ve işçi ve zanaatçılar sınıfı,
- toplumsal düzeni koruyacak olan bekçiler (savaşçılar) sınıfı,
- amacı buyurmak olan yargıçlar (yöneticiler) sınıfı.
Köylü, işçi, zanaatçılar
Birinci sınıfın görevi, devlet için üretmek ve bekçilerin buyruklarına uymaktır. Bunlar için erdem, çalışmak ve itaattir. Bekçilerle yöneticilerin görevleri ise çok önemlidir. Bu nedenle bu iki sınıfta yer alanlar çok iyi seçilmeli ve eğitilmelidir. Bu da devletin ana meselesi olan eğitim işiyle ilgilidir.
Bekçiler
Devleti korumakla görevli olan bekçiler, köpekler gibi düşmanı bulmak için zeki, bulunca takip etmek için hızlı, yakalayınca savaşmak için güçlü, en sonra da tepelemek için yürekli olmalıdır. Bu bakımdan bekçilerin cesur olmaları gerekir; ama cesur olmak, kaba ve vahşi olmak demek değildir. Bu nedenle bekçilere "beden eğitimi" yanında "ruh eğitimi" de verilir. Bu da müzik ve edebiyatla sağlanır.
Ne var ki kimi zaman çoban köpekleri sürüyü koruyacaklarına, kurt kesilirler. Benzer durum bekçiler için de söz konusu olabilir. Bunu önlemek için bekçilerin seçimine büyük özen gösterilir. Bu da evlenmeyi düzenlemek le sağlanır. Köylüler, işçiler, zanaatçılar kendi aralarında istedikleri gibi evlenebildikleri halde, bekçiler ancak devletin izniyle evlenebilirler. Daha açık bir deyişle kimin kimle evleneceğini devlet saptar. Bu birleşmelerin ürünü olan bebekler de doğar doğmaz annelerinden alınırlar ve devlet eliyle eğitilirler. Platon eserinde,"Savaşçılarımızın kadınları ortak olacaktır; hiçbiri ayrıca hiçbiriyle oturmayacaktır. Çocuklar da ortak olacaktır. Baba oğlunu tanımayacağı gibi oğlu da babasını tanımayacaktır" der.
İdeal devlette bekçilerin aile yaşamından yoksun bırakılmalarının yanında özel mülk edinmelerine de izin verilmez. Platon'a göre devletin olduğu kadar kendilerinin de esenliği için biricik çare budur. Başkaları gibi tarlaları, evleri, paraları olunca bekçiliğe sırt çevirip tüccar ve çiftçi olacaklar, devletin koruyucuları olmaktan çıkıp zorbası ve düşmanı olacaklardır. Platon, bunu eleştirenleri şöyle yanıtlar: "Biz, devleti kurarken bir sınıf yurttaşı mutlu etmeyi değil, bütün devlete olabildiğince mutluluk sağlamayı amaç edinmiştik. Çünkü biz bir azınlığın değil, herkesin mutluluğunu istiyoruz".
Yöneticiler
Yöneticilere gelince, Platon, bu grubun özenle yetiştirilmesini ve bekçilerin gördükleri eğitim ve öğretimin yanında, felsefe öğrenmelerini de gerekli görür. Çünkü ona göre "Filozofların hükümdar oldukları gün ideal devlet gerçekleşmiş olacaktır." Bu devlette, kişisel çıkar düşüncesine kapılmasınlar ve toplumun iyiliğinde başka bir şey düşünmesinler diye yönetenlerin de aile, özel mülk ve servet edinmeleri yasaklanmıştır.
Dikkat edilecek olursa Platon'un ideal devletini tek bir hükümdar değil, sayıları belli bir aristokratlar grubu yönetecektir. Burada her sınıf kendine düşen görevi yerine getirecek ve birbirlerinin işine karışmayacaktır. Bu günümüzde her yurttaşın devletin yönetimine katılmasını sağlayan demokrasinin tam tersidir. Platon'un demokrasiyi beğenmeyişinin ve onu iyi hükumetlerin en kötüsü, kötü hükumetlerin en iyisi olarak nitelemesinin bir nedeni de hocası Sokrates'in demokratik bir yönetimin iktidarda olduğu dönemde ölüme mahkum edilmiş olmasıdır.
Platon, yaşlılık döneminin ürünü olan "Nomoi (Yasalar)" adlı eserinde ideal devlet anlayışında iki önemli değişiklik yapmıştır. Bunlardan biri, bekçiler (askerler) ve yöneticilerin aileye, özel mülke ve servete sahip olmalarını yasaklamanın yanlışlığını kabul etmesidir. İkincisi de yöneticilere tanıdığı kayıtsız koşulsuz yetkiden vazgeçmesidir. Ona göre; yöneticiler Tanrı ya da melek olmadıklarından, onları da yasalarla sınırlamak en uygunu olacaktır.
FARABİ'NİN "EL MEDİNET-ÜL FAZILASI (ERDEMLİ ŞEHİR)
İdeal düzen arayışlarında bulunan düşünürlerden biri de Türk filozof Farabi'dir. O, bu konudaki görüşlerini "Erdemli Toplumun İlkeleri Üzerine Kitap (Kitab-el ara-el Medinet-ül Fazıla)" adlı yapıtında açıklamıştır.
Farabi İslam'da siyaset felsefesinin temelini atan kişidir. Siyaseti bir bilim olarak kabul eder. Ona göre insanları toplum halinde yaşamaya yönelten, doğal zorunluluklardır. Çünkü insan tek başına ne gereksinimlerini yeterince karşılayabilir ne de yetkinliğe ulaşabilir. Bunu ancak, kişilerden birinin eksiğini diğeri ile tamamlayan toplum sağlayabilir. Bu nedenle birey, toplum içinde yaşamadıkça yetkinliğe ulaşamaz.
Ona göre erdem yardımlaşmadır. Erdemli kent, gerçek mutluluğa ulaştıracak şeylerde yardımlaşan kenttir. Mutluluğa erişmek için yardımlaşan toplum, erdemli toplumdur. Bunun gibi, bütün uluslar mutluluğa varmak için birbirlerine yardım ederlerse dünya, erdemli bir dünya olur. O, bu anlayışını sonuna kadar götürür ve "En yetkin devlet, insanlığı kuşatan dünya devletidir" der. Farabi bu tutumuyla felsefesinden yararlandığı Platon'u aşar. Onun bu görüşünün İslamiyetin getirdiği evrensel dini toplum anlayışından kaynaklandığı söylenebilir.
Farabi'ye göre her devletin başında iyi ya da kötü bir yöneten bulunur. Eğer yöneten cahil, çıkarcı ya da anormal bir kişiyse yasalar mükemmel de olsa o yönetim kötüdür. O halde erdemli devletin başında aydın bir kişinin, bir filozofun bulunması gerekir. Bu durum yönetilenlerin de bilgi ve ahlak yönünden yükselmelerini sağlar. Yönetime geliş de seçimle olmalıdır. Farabi devletin birden çok kişi tarafından yönetilmesinden yanadır. Yönetici ya da yönetici topluluğunda bulunması gereken nitelikler üzerinde de ayrıntılı olarak durur. Ona göre yöneticilik edecek kişide öncelikle şu erdemler bulunmalıdır: Akıllı, anlayışlı, belleği güçlü, okumaya meraklı olmalı ve güzel konuşmalıdır. Doğruluğu sevmeli, kötülük yapmaktan çekinmeli, dünya malına ve eğlenceye düşkün olmamalıdır.
THOMAS MORE'UN "UTOPİA "SI
İngiliz devlet adamı Thomas More, Platon'dan 20 yüzyıl sonra "Utopia" adlı yapıtında, onun "İdeal Devlet'ine benzer bir devlet tasarlar. More, Utopia'yı yazdığında İngiltere toplumsal bir kargaşa içindedir. Örneğin, tekstil endüstrisinin gelişmesi üzerine toprak sahipleri geniş tarım alanlarını boşaltıp otlak yapmışlardır. Ona göre; "Bütün İngiltere'yi saran koyun sürüleri, başka yerlerde o kadar tatlı, o kadar tok gözlü olan bu hayvanlar burada öyle aç gözlü, öyle doymak bilmez olmuşlar ki insanları bile yiyorlar; kırları, köyleri, evleri silip süpürüyorlar. Geriye bir yığın işsiz ve yoksul bırakıyorlar."
Bu durum karşısında More "Malın mülkün kişisel bir hak olduğu, her şeyin parayla ölçüldüğü bir yerde sosyal adalet ve rahatlık hiçbir zaman gerçekleşemez. Ama siz aslan payını kötülere bırakan bir toplumda doğru bir yan bulursanız, büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlet mutlu olabilir derseniz, o başka." diyor.
Thomas More'un bir ada olarak tasarladığı Utopia'da elli dört büyük şehir vardır. Hepsinde aynı dil konuşulur; aynı töre, kurum ve yasalar yürürlüktedir. Elli dört şehrin hepsi aynı plan gereğince kurulmuştur ve hepsinde bölge özelliklerine göre biçimlenen aynı devlet yapıları vardır. Her aileye bir ev verilmiştir. Aileler evlerini on yılda bir kur'a ile değiştirmek zorundadırlar.
Her şehirde altı bin aile yaşar ve her aile yirmi iki kişiden oluşur. Bunların ikisi köledir. Aileyi en yaşlı erkek yönetir. Utopia'da aile toplumun çekirdeğini oluşturur. Birbirlerini sevenlere, sağlıklı olmaları koşuluyla, evlenme olanağı sağlanır. Kızlar 18, erkekler 22 yaşından önce evlenemezler. Evliliğe ancak ölüm son verir; ama eşler birbirini aldatır ya da eşlerden biri dayanılamayacak kadar huysuzsa yöneticiler kurulunun izniyle eski eşlerini bırakabilir, bir yenisiyle evlenebilirler. Suçlu olan eş ise ömrünün sonuna kadar bir daha evlenemez.
Utopia toplumunun temel özelliği sınıfsız toplum oluşudur. Burada herkes -köleler dışında- birbirine eşittir. Kadın erkek arasında fark gözetilmemiştir. Ne var ki Platon gibi More da yurttaşlara tanıdığı hakları kölelere tanımamıştır. Ülkede planlı ekonomi sistemi geçerlidir. Yalnızca en gerekli olan nesneler üretilir, lüks üretim yasaktır. Yirmi dört saatin yalnız altı saati işe ayrılmıştır. Tüm üretilenler toplumun ortak malıdır. Özel mülk edinme yasaktır. Üretilenler tüketiciler içindir. Bu amaçla her şehir dört mahalleye ayrılmıştır. Her mahallenin ortasında, içinde her çeşit eşya ve yiyecek bulunan bir çarşı bulunur. Her ailenin başkanı bu çarşıdan gerek gördüğü kadar eşyayı para ya da yazılı bir belge vermeden alıp evine götürür. Her şey bol olduğu ve insanlar iyi eğitildikleri için (Eğitim herkes için zorunludur.) hiçbiri gereğinden fazlasını almaz.
Utopia'da temel ilkelerden biri de hoşgörüdür. İsteyen istediği dine inanabilir, dinsiz de olabilir; ama onların çoğunluğu tek tanrıya inanırlar. Ülkede dinsizlik suç değildir; ancak herhangi bir dini küçümsemek suçtur.
Thomas More, Platon gibi içinde yaşadığı toplumu mutlu kılmak istemiştir; çünkü ona göre de devletin amacı mutluluğu sağlamaktır. Günümüzde görüşlerinin bir ölçüde de olsa gerçekleşmiş olduğu söylenebilir: Eğitim ve öğretimin zorunlu ve parasız olması, kadın erkek eşitliğinin gerçekleşmesi, çalışma saatlerinin azaltılması, kamu hizmetleri alanının genişletilmesi, toplumsal devlet anlayışının benimsenmesi, dinsel hoşgörünün evrensel nitelik kazanması gibi.
CAMPANELLA'NIN "GÜNEŞ ÜLKESİ"
Tommaso Campanella (1568-1639) bir İtalyan rahip ve filozoftur. O da Platon ve More gibi, ideal düzen arayıcılarından biridir ve mutluluğun sosyalist bir devletle gerçekleşebileceği kanısındadır.
Güneş ülkesinin(Civitas Solis) başında seçimle gelen bilge bir rahip bulunur. Buna ''Büyük Metafizikçi'' denir. Devlet ve din işlerini yürütmekle yükümlüdür. Kesin ve karşı konulmaz yetkileri vardır. Seçtiği üç bakan kendisine yardım eder. Bunlar PON, SİN ve MOR adlarını taşırlar. Pon (güç) askerlik, savaş gibi güce dayanan işleri yürütür. Sin (bilgelik) din ve eğitimle ilgilenir. Mor (aşk) sağlık işlerine bakar ve kadın erkek ilişkilerini düzenler.
Güneş Ülkesi'nde özel mülkiyete yer yoktur. Her şey devletin mülkiyetindedir. Birlikte üretilir, birlikte tüketilir. İdeal Devlet'te sekiz, Utopia'da altı saat olan zorunla çalışma Güneş Ülkesi'nde dört saate indirilmiştir. Böylece yurttaşlar eğlenmeye, güzel sanatlarla uğraşmaya, tanrıya bağlanmaya daha çok vakit bulacaklar ve mutlu olacaklardır.
Campanella'ya göre bütün kötülüklerin yani yalan, hırsızlık, kıskançlık, öldürme vb. nin kaynağı ailedir. Bundan ötürü Güneş Ülkesi'nde aile kurumu yoktur. Kadınlarla erkekler, evlenmeden birbirleriyle birleşirler; ama bu, cinsel yaşamda bir başıboşluk olduğu anlamına gelmez. Çünkü isteyen istediğiyle birleşemez. Bakan Mor'un memurları bu işleri düzenlerler, kimin kimle birleşeceğini kararlaştırırlar. Bu yola, gelecek kuşakların sağlıklı ve akıllı olmaları için başvurulur. Bebekler doğar doğmaz analarından alınırlar. Bu bakımdan ana-babalarını tanımazlar. Devlet onları büyütür, eğitir ve iyi birer yurttaş olmaları için gereken her şeyi yerine getirir.
Campanella, din alanında "özgürlük ve hoşgörü"ye karşıdır. Güneş Ülkesi'nde isteyenin istediği dine inanmasına izin verilmez. Ayrıca Campanella, dünya toplumlarının tek bir dinsel düzen altında birleştirilmesi gerektiğini savunur. Bu yönüyle More'a göre gerici bir tutum sergiler.
KORKU ÜTOPYALARI
Korku ütopyalarına çağımız İngiliz yazarlarından A. Huxley'nin
"Yeni Dünya"sı ile G. Orwell'in "1984"ü örnek olarak
verilebilir.
ALDOUS HUXLEY'NİN "YENİ DÜNYA"SI
Aldous Huxley (1894-1903) 20. yüzyılın tanınmış romancı ve eleştirmenlerindendir. Bilim kurgu türünde iki romanı vardır. Bunlardan "Yeni Dünya (Brave New World)" 1932 yılında, "Yeni Dünyayı Yeniden Ziyaret (Brave New World Revisited)" 1958'de yayımlanmıştır.
Huxley "Yeni Dünya" adlı romanında bilimsel denetim ve koşullandırma altında bunalan insanların korkunç dünyasını dile getirir. Romana ürkütücü bir kötümserlik egemendir.
"Yeni Dünya", üzerinde yaşadığımız yeryüzüdür. Burada, akıl almaz hızla gelişen teknoloji her alana egemen olmuştur. Artık kıt'alar arası gidip gelmeler roketlerle yapılmaktadır. Aile denilen kurum ortadan kalkmıştır. Tüm çocuklar tüp bebeğidir. Her şey planlanmıştır, insanlar üstün zekâlılardan moronlara kadar bir dağılım içinde ihtiyaca göre üretilmektedir. Kişi, işine göre koşullandırdığından görevini severek yapmakta ve bu mutluluk ona yetmektedir. Yeni Dünya'da düşünmeye yer yoktur. Bunu sağlamak için geçmiş silinmiş, müzeler kapatılmış, eski anıtlar yok edilmiştir. Böylesi bir dünyada normal ana babadan doğma bir kişi vardır. Yaşam onun için o denli tatsızlaşır ve zorlaşır ki kurtuluşu intiharda bulur.
Aldous Huxley (1894-1903) 20. yüzyılın tanınmış romancı ve eleştirmenlerindendir. Bilim kurgu türünde iki romanı vardır. Bunlardan "Yeni Dünya (Brave New World)" 1932 yılında, "Yeni Dünyayı Yeniden Ziyaret (Brave New World Revisited)" 1958'de yayımlanmıştır.
Huxley "Yeni Dünya" adlı romanında bilimsel denetim ve koşullandırma altında bunalan insanların korkunç dünyasını dile getirir. Romana ürkütücü bir kötümserlik egemendir.
"Yeni Dünya", üzerinde yaşadığımız yeryüzüdür. Burada, akıl almaz hızla gelişen teknoloji her alana egemen olmuştur. Artık kıt'alar arası gidip gelmeler roketlerle yapılmaktadır. Aile denilen kurum ortadan kalkmıştır. Tüm çocuklar tüp bebeğidir. Her şey planlanmıştır, insanlar üstün zekâlılardan moronlara kadar bir dağılım içinde ihtiyaca göre üretilmektedir. Kişi, işine göre koşullandırdığından görevini severek yapmakta ve bu mutluluk ona yetmektedir. Yeni Dünya'da düşünmeye yer yoktur. Bunu sağlamak için geçmiş silinmiş, müzeler kapatılmış, eski anıtlar yok edilmiştir. Böylesi bir dünyada normal ana babadan doğma bir kişi vardır. Yaşam onun için o denli tatsızlaşır ve zorlaşır ki kurtuluşu intiharda bulur.
G. 0RWELL'IN "1984"Ü
İngiliz romancısı George Orwell (1903-1950) "Hayvan Çiftliği" ve "1984" adlı romanlarıyla ünlenmiştir. Hayvan Çiftliği'nde çağımızı ve törelerini eleştirmek için bir çiftlikte yaşayan hayvanları konu alır. 1984 adlı romanında da baskıcı yönetimler altında ezilen toplumları dile getirir.
Orwell'da Huxley gibi karamsar bir tablo sergiler. 1984'te dünya devletleri üç büyük blokta kümeleşmişlerdir. Denk güçlere sahip olduklarından sonuç alıcı bir savaşa girmekten kaçınmaktadırlar. Toplumlar, acımasız diktatörlerin yönetimi altındadır. "Düşünmek", "sorgulamak", "eleştirmek" kavramları sözlüklerde kalmıştır. Birey, en doğal hakkı olan yaşama güvencesinden bile yoksundur. Bu durum insanları korkak, tepkisiz, kişiliksiz, jurnalci yapmıştır. Herkes birbirine, kendisini paralayabilecek bir kurt gözüyle bakmaktadır. Herkesin düşünce ve davranışları "Büyük ağabey sizi gözlüyor" tehdidi altındadır. Yaşam tüm tatlılığını yitirmiştir.
Orwell"1984"te hem gelecek hakkındaki ürkütücü görüşlerini açıklamış hem de insanları modern dünyayı sarsan sorunlar üzerinde düşünmeye çağırmıştır.
İngiliz romancısı George Orwell (1903-1950) "Hayvan Çiftliği" ve "1984" adlı romanlarıyla ünlenmiştir. Hayvan Çiftliği'nde çağımızı ve törelerini eleştirmek için bir çiftlikte yaşayan hayvanları konu alır. 1984 adlı romanında da baskıcı yönetimler altında ezilen toplumları dile getirir.
Orwell'da Huxley gibi karamsar bir tablo sergiler. 1984'te dünya devletleri üç büyük blokta kümeleşmişlerdir. Denk güçlere sahip olduklarından sonuç alıcı bir savaşa girmekten kaçınmaktadırlar. Toplumlar, acımasız diktatörlerin yönetimi altındadır. "Düşünmek", "sorgulamak", "eleştirmek" kavramları sözlüklerde kalmıştır. Birey, en doğal hakkı olan yaşama güvencesinden bile yoksundur. Bu durum insanları korkak, tepkisiz, kişiliksiz, jurnalci yapmıştır. Herkes birbirine, kendisini paralayabilecek bir kurt gözüyle bakmaktadır. Herkesin düşünce ve davranışları "Büyük ağabey sizi gözlüyor" tehdidi altındadır. Yaşam tüm tatlılığını yitirmiştir.
Orwell"1984"te hem gelecek hakkındaki ürkütücü görüşlerini açıklamış hem de insanları modern dünyayı sarsan sorunlar üzerinde düşünmeye çağırmıştır.